1 Ekim 2010 Cuma

sen istiyor beraber duj?

ne zaman kendimi kötü hissetsem duşa girdiğimde arınıcakmışım da nirvanaya ulaşıcakmışım yanılgısını yaşadığım bir gün, yanılgının aklıma uğradığı saniyede kendimi banyoda buldum. büyük bir aynanın önünde kendimce kısa metrajlı film çekerek ne kadar mükemmel olduğum düşüncesiyle yanılgılarımı pekiştiriyordum. artistik hareketlerle yarım küvet görünümlü duşa kabinimizn içine, yukarıdan akan suya doğru kafamı kaldırıp saçlarımı savurmak isterken bozuk şohbenimizin sağladığı müthiş soğuk suyla cırladım. -kestik- hemen teknik problemleri giderip seyircilere çaktırmadan şarkılı duşuma devam ediyordum. bağıra bağıra sıla- .. dan sonra şarkısını söylememe rağmen hala cool olduğuma inanıyordum.

rezil olduğunda bile kimsenin o anı görmediğine inanmak isteyen ve hiçbir şey olmadan gurulu mağrur yürüyüşüne devam edenlerdenim. bu sefer o yürüyüşü yapamayacağımdan tökezleme anımı köpüklerimle kapatmaya karar verdim. baloncuklardan oluşan dünyamda eğlenirken şakacı şohbenimin yaşattığı cehennemin önizlemesi relamı yüzünden filmime tekrar ara vermek zorundaydım ki. reklam uzun sürdü. 27 saatlik açlığım ve tüm bu sıcaklık beynimi uyuşturunca gözlerimin kararması tabi ki de beklenmedik bir olay değildi. gözümünün önünde yanıp sönen yıldızlar ve karanlık uzay boşluğumu hatırlıyorum. ondan sonra hatırladığım şey ise kolumda ve belimde hissetiğim tarifsiz ağrı. bütün film çöpe gitti. kotarılamayacak şekilde mahvolan filmimi geride bırakıp can acıma düşmüşken "anneeeeaaaaa" diye bağırdım. annem sesimi duymayınca kendimi çaresiz kötürümler gibi hissedip birkaç amaçsız çırpınıştan sonra bıraktım. hüzünlü gözlerle etrafa bakıp saç kremimizin ne kadar kötü olduğunu düşünürken kaydığımı farkettim. gözüm küvetin deliğinde dönen sulardaydı. birkaç saniye sonra vücudum da dönmeye başladı. dönerken çığlık atmanın ne kadar garip aynı zamanda bu durumun banyoda gerçekleşmesi ve akustiğin güzel olması düşünceleriyle dönerek deliğe yaklaşıyordum. bacağımın anafordan içeri girdiğini hissetim. gözlerim ya ağlamaktan ya da sulardan dolayı doluydu ama doluydu. hala dönüyor ve tüm vücudumu kaptırıyordum. bağırıyordum. gözlerimi dolduruyordum. 

boy verircesine tek elimle burnumu kapatıp sağ kolumu yukarıda tutarak boğulmaya çalışırken ölüm şeklimin hiç de etkileyici olmadığına karar verdim. hemen boy veren sağ elimle musluğa tutundum ve atletik bir hareketle kendimi yukarıya çekip kurtuldum. yüzüstü yatıp kollarımı küvetten aşağı sallandırırken bir daha boyalı saçlar için bir saç kremi almaya karar verdim.

6 Eylül 2010 Pazartesi

müstakbel kocama mektup - 2

 sevgili ve çok kıymetli canımıniçi gelecektekteki kocacım,


nasılsın, iyimisin? beni sorarsan (ki sorarsın sen çok düşüncelisindir) bu ara senle tanışmamız gerektiğini düşünmekteyim. zira yeter artık bu hasretlik. ben burda dururken şu an kimbilir nerelerde zaman harcadığını düşünmek (belki de bir sarışının peşinde) hiç hoşuma gitmiyor haberin olsun. tabi ki seni geçmişin için sorgulamam hiç bebeğim biliyorsun amma velakin ben şu anı sorguluyorum herif. nerdesin olum. 


bu sana ikinci seslenişim. artık üçüncüde kapana kısılmak istiyorum. ah sevgilim ya sen kesin uzun boylusundur. boyuna kurban. bugün gelinlik baktım kendime straplez olsun diyorum sen ne dersin. şaka bebeğim şimdiden gelinlik mi bakılırmış hiç. seninle muhteşem ve beklenmedik bir anda tanışacağımız, süpersonik bir aşk yaşayıp evleneceğimiz için bu küçük ayrıntıların ne önemi var. (bunca laftan sonra görücü usulüyle evlenirsek çok bozulurum kocacım)


bebeğim. bu aralar paraya sıkıştım. senle evlenmeden önce ne zorluklarla o günlere gelebildiğimin kanıtı olarak bahsediyorum bu durumdan yanlış anlama. sen beni yanlış anlamazsın gerçi. mükemmel olduğun için.. ( bok mükemmelsin malın teki olabilirsin yaparım ben öyle şeyler tanıyorum kendimi) neyse kocacım nerde kalmıştık. hıh mükemmelsin diyordum. ben mükemmel değilim biliyorum ama senin mükemmelin olduğum için sorun edip lafını bile yapmıyorum bebeğim.


ilk mektubumu yazarken okul köşelerindeydim ya hani. şimdi ailemin yanında yatak döşelerindeyim. o zaman nagihanla muratcan vardı yanımda hatırlarsın. muratcan dalga geçmişti hatta. neyse bebeğim. şimdi onlar yok. bunu bilmeni isterim. en azından muratcan bundan sonra yok düğünümüze de gelmeyeceği için tanışma fırsatın da olmayacak. o yüzden bu ismi unutabilirsin.


senden önceki sevgililerim (yanlış oldu senleyken senden başka sevgilim olmaz zaten :) canımı sıktılar biraz kocacım. fena çocuklar değillerdi aslında. sevildim de ama çok can sıktılar kocacım. zaten o yüzden ben onlardan vazgeçip seninle evleniyorum. daha önce de söylediğim gibi you are the one beybi.


sabrımı sevgimi inancımı aşkımı tutkumu gücümü çok örselediler amma aramızda kalsın ben senin için yenisini yapmaya uğraşıyorum şu sıra. hem de daha güzellerini. böyle kocamanlarını. 


şey bir de itirafta bulunucam sevgilim. ben kısırım galiba. :( sonradan şaşırma. gerçi senin için en önemli şey benim biliyorum ama neyse daha sonra konuşuruz bunları.


hayatım.. özletiyorsun kendini. hayır kim olduğunu bilsem beklicem hiçbirşey yapmadan ama "sana aşığım"larla gelen adamlara da bakıyorum tabi ki sen misin diye. aşksın.. üç harfli....gelince bir işaret ver ve 3 kere masaya vur lütfen. 


seni seviyorum (daha önce söylemiş miydim)

13 Ağustos 2010 Cuma

yiring

                     



                        nasılsın dedi
                
                    eti cin gibi dedim

                         o da güldü  

14 Aralık 2009 Pazartesi

spots on me

geçen gün bilmeden istemeden farketmeden ama süpersonik bişey geldi başıma . ( belki süper diildi ama ben öle inandım işte olum mutlu oldum ) 1 saat otobüs sırasında deli gibi sıra bekledikten sonra otobüsün gelmemesi ve parmaklarımı artık kaybediyo olmanın korkusuyla çıktım sıradan ve tüm sinirimi ankaranın o saçma soğuk havasına yöneltmeye çalışırken otostop çektim. sağolsun bi abi! durdu beni aldı ve kızılaya bıraktı hemi de o soğuktan geberik halimi görmüş olucakki klimayı da sonuna kadar açtı eriye eriye vardım kızılaya. arabadan indim. kulaklığımı taktım. yürüyüorum. hem de gereksiz ve olmaması gereken bir huzurla. üstgeçite çıktım. meşrutiyetten aşşağı devam etmek için üstgeçitin merdivenlerinden inerken bi iyi hissettim kendimi. ( huyumdur üstgeçidin merdivenlerinden inerken hep bi önemli hissederim kendimi hele hafif rüzgar esiversin yürüyüşüm değişir ) neyse. inmeye başladım yavaş yavaş. yukardan manzarayı bi gördüm. aha dedim budur. etrafı sepya görüyorum. yıol boyu böle sarı ağaçlar var yaprak falan. arabalara bakıyorum onları da sepya görüyorum . ( sanırım içinde bulunduğum film eski zamanlarda kalmıştı ama olsundu mutluydum :) inmeye devam ediorum o sepyalıktan rüzgar esti. kulağımda travis müzik yapmakta. flowers in the window. iyice tadım arttı. merdivenleri bitirdim 2 adım attım. sokak ışıkları yandı anda. ( aha didim vallahi de filmdeyim billahi de filmdeyim ). yüzümde gereksiz bi sırıtış yürüyorum. önüme daldan kopan yapraklar düşmeye başladı. kafamın üstünde geziniyo hepsi. ( yok dedim bu kadarı fazla hangi filmdeyim olum ben ) bozmadım yönetmeni rolume kaptırmış ilerlerken hafif yağmur çiselemeye başladı. ( ulan işte bu ya işte gerçekten bi film esas kız benim sadece kameramanlar eksik. ) sonra hemen etrafıma baktım kamera arıyorum ciddi ciddi. bi an durup naptığımın farkına varınca bastım kahkahayı. tabi ki film orda koptu sıçtım romantizmin içine. ( bana kalsa devam ederdi de insanlar kendi kendine gülen bi kzı görünce pek de hoş bakmıyolar ben de o an farettim ) dolayısıyla benim film kısa film kategorisine yanaştı. hatta pek kısa film. hemen son yazılar geçti gözümün önünden.. gizem karagöz yazsısı sanırım 5 dakika falan kaldı ama. eve gidene kadar gülümsedim. kapımı açtım hemen sıcak bir çikolata eşliğinde kitap okumak için . ( film karakteriyim boru mu).mutfağa attığım adımla karşımda duran sıradağ bulaşığı gördüğümde sindim pıstım götüm götüm çıktım sanat aleminden. bi elimde cif öbür elimde bulaşık deterjanı ve üzerimde mutfak önlğümle artık yurdum kadınıydım ve "geri gelicem hayranlarım gelicem" diye fısıldarken kırdığım bardağın elimde yarattığı yaradan akan kanı görünce anladım. bi süre daha hayranlarımdan uzak kalıcaktım.

6 Aralık 2009 Pazar

tantuni tana tuni de tamburteynii tantun

dünyanın en saçma sapan insanı olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyorum. ulan zaten bütün hafta derslerim iptal edilmişti. boku bokuna ankaradayım. koca bi hafta bostanda karpuz gibi yaya yaya yattım.. kıçımı yırtarım 2 gün tatilim olsun ah film izlesem ah kitap okusam biraz keyif yapsam bilmem ne diye. gittim 1 hafta yaydım kıçımı yattım.. hiçbişey yapmadım oğlum hiçbişey. pazartesi vizeleri başlayan insan evlatları kaç sayfa yalayıp yuttular kimbilir. bense dışardan sölediğim tantuninin( e yemek yapmaya da üşendim tabe) midemi bulandırmasıyla boğuşmaktayım şimdi. . ev de soğuk. midem de bulanıo. hukuk da çalışmadım. ( sanki diğerlerine çalışmışım havası geldi ama çabuk gitti) sigara bile çekmiyo canım. hayata tepkim olarak uyumayı istiyorum ama oda olmayacak bilincindeyim. ey dışarı çıkıpda sıkılan insanevladı! (ben) çıktığında iki kelam ettiğinde ne kadar eğlendiğini hatırla ve kendine gel! saçmalama.  muhtaç olduğun kudretin ilk adresi göğüs kafesinde biyerlerde olan bir kas topluluğunda.. 2 adresi de şöle kafatasında içinde kıvrımların arasında.. haydi bakalım koç.. görem senii.. ne var lan bu tantuninin içinde .. karıştırdı midemi.. o değilde amerikan dream dolu günlerimde kendime biraz kızmaktayım. şımarıklığın daniskasındayım. ingiltere mi amerika mı diye dolanıp kendi canımı sıkmak durumundayım. kafam parçapincik oldu. karıştı. yok lan tantuninin içinde bissürü şey vardı ya ondan galiba.. yoksa iyiydim la ben . onu yedim böle oldum. yemeden önce ben bu okulu bırakıyım diye düşünmüyodumki.. ulan tantuni...

25 Kasım 2009 Çarşamba

bi insan aklından her geçeni söylemiyor diye samimiyetsiz olamaz bence.

3 Kasım 2009 Salı

!!!!

dediğimden hiçbişey anlamıyonuz dimi, anlamıyonuz hiçbişey .. anca gülüyonuz öle.. ben de sizi anlamıyorum zaten.